James George Frazer (Mitolog)
James George Frazer (1 Ocak 1854, Glasgow, İskoçya-ö. 7 Mayıs 1941), Kendi alanında bir başyapıt kabul edilen The Golden Bough (1890; Altın Dal: Büyü ve Din Üzerine Bir Çalışma, Yapı Kredi Yayınları, Çev: Mehmet H. Doğan, 2004) kitabı ile modern mitoloji ve karşılaştırmalı din incelemelerinin ilk dönemlerini önemli ölçüde etkileyen İskoç asıllı antropologdur.
Sir James George Frazer’ın Hayatı
Babası rahip olan Frazer Glasgow’da doğmuş, 1869-1874 arasında Glasgow Üniversitesi’nde eski Yunan ve Latin Edebiyatı öğrenimi görmüştür. 1879 da Trinity College’ da öğretim üyesi olmuş, 1907-1908 yıllarını, toplumsal insanbilim profesörü ünvanı alan ilk kişi olarak Liverpool Üniversitesi’nde geçirmiştir. Frazer, seyahat ederek alan çalışması yapmaktan ziyade çalışmalarını dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmış misyonerlerin mektup ve gözlemlerine dayandırmıştır. Düşüncenin gelişimini üç evrede sınıflandırmış ve mitler ve büyüsel düşüncenin zamanla yerini dine, dinin de bilimsel düşünceye bıraktığını iddia etmiştir.
Sir James George Frazer’ın diğer önemli çalışmaları şunlardır:
Totemism and Exogamy (1910; Totemcilik ve Dıştan Evlenme), Folklore in the Old Testament (1918; Eski Ahit’te Folklor), The Worship of Nature (1926; Tabiata Tapma), Man, God and Immortality (1927; İnsan, Tanrı ve Ölümsüzlük) ve Anthologia Anthropologica (1938; Antropoloji Ansiklopedisi
Altın Dal
İskoçyalı Antropolog Sir James George Frazer (1854–1941)
tarafından yazılan geniş kapsamlı karşılaştırmalı mitoloji kitabının adı olup ilk olarak 1890 yılında 2 cilt halinde yayınlanmış, 1911-15 arasında genişletilerek 12 cilde çıkarılmış, “Aftermath” (sonuç) adlı bölüm ise 1936 yılında basılmıştır. Frazer çalışmasında değişik kültür ve dinlerde yer alan konuların ortak noktalarını ortaya koymuş, bereket törenleri, insan kurban etme, tanrıların ölümü, günah keçisi gibi çeşitli geleneklerin bilimsel ve tarafsız bir bakış açısıyla tartışmıştır. Yazarın en önemli tezi ilkel dinlerin bereket ayinleri ve kutsal krallara kurban sunma gibi dini inançların evrimleşerek insanoğlunun büyüden bilimsel düşünceye doğru yol aldığıdır. Kitabın adı Aeneas’ın Hades’e girmesini sağlayan altın dalında konu edildiği Aeneid destanından alınmıştı. Frazer, İsa peygamberin haça gerilmesi ve Yahya’nın incilinde bahsedilen Agnus Dei (Tanrı’nın Kuzusu) inanışının putperest eski geleneklerle ilişkisini göstermeye çalıştığı için özellikle dini çevrelerce sertçe eleştirilmişse de görüşleri Mitoloji biliminin gelişmesine önemli ölçüde etkili olmuştur.
Altın Dal, 1890 |
… Dinsel ve büyüsel olmak üzere iki tip insan-tanrı vardır. İlkinde, insandan farklı ve ondan üstün bir varlığın, kısa ya da uzun bir süreyle, bir insan bedeninde canlandığı varsayılır; bu tanrı, mekân tutmaya gönül indirdiği etten barınak aracılığıyla gösterdiği mucizeler ve bildirdiği kehanetlerle insanüstü gücünü ve bilgisini ortaya koyar. Buna daha uygun bir biçimde, esinlenmiş ya da cisimleşmiş tipten insan-tanrı da denilebilir. Bu tanrı tipinde, insan bedeni, ilahi ve ölümsüz bir ruhla dolu topraktan yapılmış kırılgan bir kaptır yalnızca. Öte yandan, büyüsel tipten insan-tanrı, hemcinslerinden çoğunun az miktarda kendilerinde de bulunduğunu ileri sürdükleri olağanüstü güçlere sahip bir insandan başka bir şey değildir; çünkü yaban toplumda büyüye bulaşmamış bir kişi bile bulmak çok zordur. Böylece, ilk ya da esinlenmiş türden bir insan-tanrı, kutsallığını, göksel parlaklığını topraktan yapılmış bir kalıbın donuk maskesi arkasına gizlemeye gönül indirmiş bir tanrıdan alırken, ikinci tipten insan-tanrı olağanüstü güçlerini doğayla arasındaki belli bir fiziksel duygudaşlıktan alır. Yalnız, kutsal bir ruhun kabı değildir. Onun bütün varlığı, bedeni ve ruhu, dünyanın uyumuna öylesine duyarlı bir şekilde ayarlanmıştır ki, elinin bir dokunuşuyla ya da başını bir çevirişiyle şeylerin evrensel çerçevesini sarsan bir titreyiş gönderebilir; buna karşılık, onun kutsal organizması çevrenin, sıradan ölümlülerin bütünüyle etkisiz kalabileceği en ufak değişikliklerine derinden duyarlıdır. Fakat bu iki tip insan-tanrı arasına çektiğimiz çizgi, kuramsal olarak ne kadar kesin olursa olsun, uygulamada kesinlikle tanımlanamaz.
Uygulamada, büyü sanatı hem bireylerin hem de bütün topluluğun yararına kullanılabilir; bu iki şeyden birine ya da ötekine yöneltilişine göre özel ya da kamusal büyü diye adlandırılabilir. Dahası, kamu büyücüsü öyle etkin bir konumdadır ki, akıllı ve yetenekli biriyse, adım adım bir şef ya da kral katına ilerleyebilir. Örneğin bir kamusal büyünün incelenmesi ilk krallıkların anlaşılmasına yardımcı olur, çünkü yabanıl ve barbar toplumlarda birçok reisin ve kralın yetkelerini büyük ölçüde büyücülük güçlerinden aldığı görülmektedir… |
Kaynak: Özhan Öztürk. Dünya Mitolojisi. Nika Yayınları. Ankara, 2016